YILDIZ KENTER’İN SİNEMADAKİ İZLERİ
Ömrünü tiyatroya adayan Yıldız Kenter, yalnızca yüzden fazla tiyatro oyununda oynamış bir oyuncu olarak değil, aynı zamanda uzun yıllar hocalık yaparak yüzlerce tiyatro insanı yetiştirmiş bir eğitmendi. Birçok ödül alan, sahne disiplini ve duruşuyla kuşaklara ilham veren Kenter, tiyatro kadar sinema perdesinde de derin izler bıraktı. Sahnedeki gücünü beyaz perdeye taşıyarak duygunun, emeğin ve bireyin tüm hâlleriyle buluştuğu karakterlere hayat verdi. Sanatıyla nesiller boyu hatırlanacak bu usta ismin sinemadaki unutulmaz filmlerinden bazılarına birlikte göz atalım.

“Sinemacılar Dönemi” olarak anılan 1950’li yıllar Türk sinemasında yepyeni bir dönemin de kapılarını açar. Film üretiminin hızla arttığı bu dönemde güçlü hikâyeler, idealizm ve Kurtuluş Savaşı’nın duygusal izleri de beyaz perdede yer bulur. 1951’de yönetmen Aydın Arakon imzasıyla gösterime giren Vatan İçin, düşman kuvvetlerinin emrinde çalışan bir nazırın kızı ile topçu binbaşı Sami’nin vatanperverlik öyküsünü anlatır. Kenter, bu filmde büyükanne rolüyle sinemaya ilk adımını atmıştır.

Kalp hastası bir büyükanne, torununu görme umuduyla yaşar. Kocası, onu mutlu etmek için torununun ağzından mektuplar yazar, sonunda ise sahte bir torunu eve getirir. Büyükanne gerçeği bilse de sessiz kalır. Torununu uğurlarken, “Anlamadılar, ayakta durabildim. İçten ölmüş, ayakta duran bir ağaç gibi!” der. İspanyol yazar Alejandro Casona’nın eserinden uyarlanan film, 1964’te Memduh Ün yönetmenliğinde, Safa Önal’ın senaryosuyla çekilmiş ve Yıldız Kenter’e aynı yıl Altın Portakal’da En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandırmıştır.

“Bu gidişle biz n’olacağız? Bir çare bulunsa da tekrar birleşebilseydik…” diye yazar mektubunda Ümran rolündeki Yıldız Kenter, kocası Ferit’i canlandıran Cüneyt Gökçer’e. Tiyatro sahnesinin iki ustası, 1967’de beyaz perdede buluşur. Ertem Eğilmez’in yönettiği, senaryosunu Sadık Şendil’in yazdığı siyah-beyaz filmde, tüm çocuklarını evlendirmiş bir çifti canlandırırlar. Çocuklarına destek olmak için evlerini satıp ayrı ayrı çocuklarının yanında yaşamaya başlayan çift, onların ilgisizliği karşısında derinden sarsılır. Kenter ve Gökçer’in yürek burkan performansıyla film, adı gibi gözleri yaşla bırakır.

Lütfi Ömer Akad yönetmenliğindeki 1971 yapımı Anneler ve Kızları filmi, İstanbul’da hayata tutunmaya çalışan kadınların hikâyesini anlatır. Fatma (Yıldız Kenter), kocasının ölümünden sonra küçük kızıyla birlikte köyden şehre gelir ve sokakta kalır. Neşe (Neşe Karaböcek), kıt kanaat geçinmesine rağmen Fatma ve kızı Iraz’ı evine alır. Zorluklar, Neşe’nin şarkıcılık kariyerinin yükselişiyle hafifler; ancak büyüyen kızlarla ilişkiler giderek gerilir. Fatma ve Iraz üzerinden köyden kente göçün, sınıfsal ve kültürel değişimin insan hayatına etkileri güçlü bir oyunculukla beyaz perdeye taşınır. Özellikle kızına duyduğu sevgi ve filmin sonundaki yaşama vedası, izleyicide boğazı düğümleyen bir etki bırakır.

Yönetmenliğini Yücel Çakmaklı’nın üstlendiği 1974 yapımı Kızım Ayşe filminde Yıldız Kenter, bu kez fakir köylü kadını Huriye Bacı olarak karşımıza çıkar. Kocasını doktorsuzluktan kaybeden Huriye Bacı’nın tek dileği, kızı Ayşe’nin (Necla Nazır) doktor olduğunu görmektir. Bu uğurda köyden kente taşınır, yaşam mücadelesine göğüs gerer. Kızını okutmak için her türlü fedakârlığı yapan bir annenin hikâyesi, Kenter’in sade ama derin oyunculuğuyla yürek burkar.

1989 yapımı Hanım, yönetmenliğini Halit Refiğ’in, senaryosunu ise Nezihe Araz ile Refiğ’in birlikte üstlendiği dokunaklı bir hikâyedir; öyle ki senaryosuyla Türk sinema tarihine adını yazdırmıştır. Yıldız Kenter, bu filmde eski bir İstanbul hanımefendisi Olcay Hanım’ı canlandırır. Kocasını bir deniz kazasında kaybetmiş, kanserle mücadele eden Olcay’ın tek dileği, yaşamının son günlerinde can dostu kedisi “Hanım”a iyi bakılmasını sağlamaktır. İstanbul, değişen değerler, Eşref Kolçak ile Yıldız Kenter’in oyunculuğunun muhteşemliği ile hıçkırıklar peşi sıra gelir: Filmde hem ölmek üzere olan Olcay Hanım’a hem de bembeyaz tüyleriyle sahipsiz kalacak Hanım’a ağlar da ağlarsınız.

Dostluklar mı, ada mı yoksa oyuncuların samimiyeti mi daha güzel diye düşündüren film… Yönetmenliğini Zeki Ökten’in, senaryosunu Fatih Altınöz’ün yazdığı 2000 yapımı Güle Güle filmi, Bozcaada’da geçen bir dostluk ve aşk hikâyesini konu alır. Film, 60 yaşın üstünde beş arkadaşın öyküsünü anlatır; çocukluklarından beri bir arada olan dört erkek ve bir kadın, hayatın getirdiği zorluklar karşısında birbirine tutunur. Filmde Zarife rolünde Yıldız Kenter, anne veya büyükanne rollerinin ötesinde, bu kez dostluğuyla izleyiciye dokunur.

Mahsun Kırmızıgül’ün 2007’de hem senaryosunu hem yönetmenliğini üstlendiği ilk filminde öyle isimler oynar ki filme karşı merak duygusu da artar: Arif Erkin Güzelbeyoğlu, Yıldız Kenter, Erol Günaydın, Nejat Uygur, Salih Kalyon, Ali Sürmeli, Cezmi Baskın, Toron Karacaoğlu, Hüseyin Avni Danyal, Gazanfer Özcan, Bilge Zobu, Lale Belkıs ve daha birçok isim… Beyaz Melek, aynı zamanda filme konu olan hikâyesiyle de dikkat çekicidir: Bir huzurevinde ömürlerinin son demini yaşayan bir grup insanın yaşamını gözler önüne serer. Yıldız Kenter ise filmin Melek ismindeki karakterini canlandırır ve beyaz melek olarak hem sinemada hem de son filmi olan Beyaz Melek’te etrafına ışık saçar…
131 okunma




